_-ReNiCe-_ Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 38 Yaş : 29 Nerden : Meran İş/Hobiler : İstanbul Kıyamet Vakti Lakap : EleMenTal Magic By Renah Ruh Hali : Rep Puanı : Müzik Türü : Dikkat : <marquee>Daha kaliteli hizmet alabilmek icin Profil bilgilerinizi eksiksiz doldurmanızı tavsiye ederim !! Admin !!</marquee> Kayıt tarihi : 12/06/08
| Konu: Sıradan Bir Gün Ptsi Eyl. 15, 2008 12:07 pm | |
| Sıradan Bir Gün
Sokağın sonu yıkıntılarla kapalıydı. Ne saklanmak ne de kaçmaya çalışmak enselerindeki ölümcül pençelerden onları kurtarabilirdi. Büyücü, peşlerindeki dehşeti yavaşlatmak için kullandığı büyünün etkisinin her geçen saniye azalmakta olduğunun farkındaydı. Yanındaki savaşçıya çaresiz bir bakış attı. İkisi de oldukça perişan görünüyordu. Savaşçı bir elinde efsunlanmış satırını hazır ederken diğer koluna sabitlenmiş kalkanını önünde tutarak gözlerini sokağın başına dikmiş, nefes nefese ama sabırsızca son savaşının gelmesini bekliyordu.
Büyücü yere oturup bağdaş kurdu.
"Ne yapıyorsun seni ahmak? Uyuklamanın sırası mı şimdi!", diye gürledi savaşçı, gözlerini kapamış öylece oturmakta olan büyücüyü görünce.
"Kes sesini!", diye yapıştırdı cevabı büyücü ve usulca ekledi transa geçerken: "Zihnimi toparlamam lazım. Odaklanamıyorum. Bana zaman kazandır Kasap."
Aslında savaşçının kasaplıktan anladığı yoktu. İki parça pirzola hazırlamak için bir kilo eti ziyan ederdi kesinlikle ama iş elindeki o satırı düşmanlarının üzerinde kullanmaya gelince hakkıyla almıştı bu lakabı.
"Zaten ne zaman işe yarayacak olsanız lanet kudretiniz tükeniverir!", diye huysuzlanıyordu ki sokağın başından gelen hırlamalar ve patırtılar sözlerini yarım bıraktı Kasap'ın.
Dumanların arasından önce iki devasa suret belirdi ve arkalarındaki bir çift gözün daha ışıltısı seçildi kolayca. Avlarını tuzağa düşürmüş olmanın verdiği rahatlıkla acele etmeden yaklaşıyorlardı. Büyücünün attığı yapışkan örümcek ağları vardı hala tüylerinde.
Et, kemik, pençe ve dişten oluşan üç ölüm taciri, asla evcilleştirilemeyecek olan üç vahşi avcı; üç kurt adam ilerlemeye devam etti.
Kasap, satırının sapını sıkıca kavradı, ayaklarını sağlamca yere bastı ve büyücünün önünde koruyucu bir edayla dururken kollarını havaya kaldırıp kudretli bir savaş narası attı. Haykırış yaratıkların sadece bir göz kırpma süresi kadar duraksamalarını sağladı ama savaşçının kanının kaynamasına ve gözlerine soğuk bir bakışın yerleşmesine yetti.
Önce sağındaki atıldı üzerine. Boynunu hedeflemiş jilet keskinliğindeki pençeleri, kalkanını biraz yukarı kaldırarak rahatça savuşturup, yarım bir dönüşle ağır satırını yaratığın baldırına indirdi. Yaratık hırlayıp birkaç adım geriledi. Şimdi rakibine daha bir saygı duyuyormuş ve rakibinin dişli çıkmasından tuhaf bir keyif alıyormuş gibi bir ifade vardı hayvansı yüzünde.
Hemen ardından saldıran soldaki yaratığı karşılamak içinse kalkanını siper edip dosdoğru yaratığın bedenine çarptı genç savaşçı ve ikisi de birer metre geriledi. Arkasındaki büyücüde hala en ufak bir kıpırtı bile yoktu.
Az önce yüzleştiği yaratıklar şimdi yana çekilip daha iri olan bir tanesine yol açtılar. Tüyler ürpertici bir ulumayla beraber, iki adam boyundaki yaratık dosdoğru savaşçıya koşmaya başladı. Kaslı ensesinden sarkan uzun tüylerinin rüzgarda uçuşmasında ve kısılmış gözlerindeki ölümcül parıltıda vahşi bir güzellik vardı.
Savaşçının savunmayla ilgili yeteneklerini sergilemesinin tam sırasıydı şimdi. İçinde kalan son kudreti buna odaklanmak için kullandı.
Yaratığın korkunç ağırlıktaki darbesi kalkanını ezip sol kolunu bileğine yakın bir yerden kırdı. Acıyla yüzü buruşan savaşçı, yine de savunmasını bozmadı ve bu sayede satırıyla karnını hedeflemiş delici pençeleri durdurabildi.
Yaklaşan ağzı gördüğünde saniyenin onda biri kadar bir sürede, boynunun sol yanının çok kötü bir şekilde saldırıya açık kaldığını ve açılmış ağızdaki koca dişlerin de oraya ilerlemekte olduğunu fark etti. Dişler boynuyla buluşunca hiç olmazsa rakibine son bir darbe indirebilmek için satırını tekrar havaya kaldırmaya başlamıştı ki, anlaşılmaz bir mırıldanma eşliğinde omzuna dokunan bir el hissetti.
Gözleri karanlığa alışmaya çalışırken ikisi de yer değiştirme büyüsünün yarattığı boşluk nedeniyle bir an tekleyen ciğerlerini tekrar nefes almaya zorladılar. Karanlık, rutubetli bir yerdeydiler.
"Bana borcun iki etti kasap dostum.", diye zar zor konuşabildi büyücü.
"O deli kafanı patlatacak olan cinden seni nasıl kurtardığımı unuttun herhalde.", dedi savaşçı.
Rahatlamak için büyücünün asasından yayılan zayıf ışığın görüş alanı içinde etraflarına bakınıp nerede olduklarını anlamaya çalışırlarken, gelen tıslama ve sürünmelerle birlikte etraflarında zarif ama güçlü yılankavi bedenleriyle tam altı tane meran savaşçı beliriverdi.
Kobra kafalı meran savaşçılar hiç kıpırdamadan öylece duruyorlardı. Tedirgin bakışmalardan sonra görüş alanlarına daha ince bedenli ama kesinlikle daha tehlikesiz olmayan bir dişi meran girdi.
Büyücü, arkadaşına ‘Bana bırak’ der gibi bir bakış atıp öne çıktı ve bir eliyle gömleğinin içine uzanıp boynunda asılı olan klan madalyonunu tutarak herkesin görebileceği bir şekilde havaya kaldırdı.
"Bizler ‘Arzın Çocuklarıyız’! Tıpkı bizler gibi sizlerin de arzın çocukları olduğunuzu biliyor ve mevcudiyetinize saygı duyuyoruz.", dedi ve hafifçe eğilerek selam verdi.
Dişi merandan yalnızca savaşçılarından birine kısa bir bakış şeklinde tepki geldi ve tavandaki sarkıttan düşen bir su damlası yere ulaşana kadar iki insanın başları bedenlerinden ayrılmıştı. | |
|